Kurtuluş ve Kuruluşun Teminatı 1921 Anayasası 100. Yılında

MENU

Kurtuluş ve Kuruluşun Teminatı 1921 Anayasası 100. Yılında

Ar. Gör. Battal Niyazi Şahin
İstanbul Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi

1921’e Gelirken
1921 Anayasası kurtuluş ve kuruluşun iç içe geçtiği bir tarihsel süreç içerisinde doğdu. Bu süreç bir önceki yüzyılın izlerini de taşımaktaydı. 18 - 19. yüzyıl Avrupa’sı büyük siyasal mücadelelerin alanıydı. Feodalizmden kapitalizme, dinsel düşünüşten bilimsel düşünüşe ve teokratik egemenlik anlayışından dünyevi bir egemenlik anlayışa geçişin kesin sonuçları olan devrimler, tüm Avrupa’yı sarstı.

Bu büyük sarsıntıların etkileri Osmanlı Devleti’ne de yansıdı. Batı karşısında güç kaybeden Osmanlı için, “Batı” gibi olmak gerekiyordu. Bu konuda aydınlar, öncü rol oynadılar ve devleti kurtarmak amacıyla, Batı’nın teknoloji ve bilim seviyesine ulaşmak için ne yapılması gerektiğini araştırmaya koyuldular. Bu araştırmalar, başka birçok modern kavramın yanı sıra, iki önemli kavramı da siyasal tarihimize kazandırmış oldu: iktidarı sınırlandırma ve anayasa. Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi (1876), işte bu iktidarı sınırlandırma çabalarının bir ürünüydü. Ne var ki bu sürecin temel gayesi olan iktidarı sınırlandırma, II. Abdülhamid’in Meclisi süresiz tatile göndermesiyle sonuçsuz kaldı. Fakat anayasacılık hareketlerinin attığı tohumlar çok geçmeden yeşerecekti. 1908 Devrimi ve Kanun-i Esasi’de 1909 yılında gerçekleştirilen değişiklikler, Osmanlı Devleti’ni ilk defa anayasal bir devlet haline getirecek, “anayasalı” devlet olmaktan kurtaracaktı. Fakat Avrupa bu kez yeni sömürge alanlarını ele geçirebilmenin kavgasına tutuşmuştu. Batı’nın devrimci ve ilerici fikirlerinin yerini, sömürgeyi meşrulaştırıcı gerici fikirler alıyor; geçmiş feodal çağın hayaletleri, üstelik büyük bir savaş dinamiğiyle tekrar canlanıyordu.

Osmanlı’nın bölüşülmesi, I. Dünya Savaşı’nın en önemli meselelerinden birisiydi. Bu şartlar altında savaşa giren Osmanlı için savaşın sonuçları çok ağır oldu. Yenilginin büyük tahribatının resmileşmiş hali olan Mondros Mütarekesi, İtilaf Devletlerine güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgal etme yetkisi tanıyordu. Nitekim çok geçmeden Müttefikler Anadolu’nun çeşitli bölgelerini işgale giriştiler.1 Mütareke Dönemi, bir iktidar boşluğuna da yol açtı. İttihat ve Terakki Cemiyetinin lider kadroları ülkeyi terk etmiş ve Osmanlı hanedanı Müttefiklerin himayesi altında iktidar gücünü yitirmiş durumdaydı. Bu durum siyasal ve anayasal gelişmeler için elverişli bir ortam sağlamaktaydı.2 Nitekim kendiliğinden gelişen kongre iktidarları, kurtuluş mücadelesinin önemli güçleri haline geldi3 ve İstanbul hükümetine alternatif bir hükümete zemin oluşturdu. Mustafa Kemal’in öncülüğündeki kongreciler ile İstanbul hükümeti arasındaki mücadelenin kazananı, Anadolu hareketi olacak; bu kazanım kendisini, kapatılan Meclis-i Mebusan’ın tekrar açılması biçiminde somutlaştıracaktı. Fakat Meclis, Müttefiklerin çıkarlarına uygun kararlar almakta çekinceli davranacak, bunun sonucunda 16 Mart’ta İngilizler Meclisi işgal edecek,4 bu tarihte fiili olarak sona eren Meclis-i Mebusan, 16 Nisan tarihinde Vahdettin tarafından resmen feshedilecekti.5 Ankara’da bulunan Mustafa Kemal Paşa, Meclisin dağıtılması üzerine hemen harekete geçecek, yayınladığı bildiriler ile Ankara’da “olağan üstü yetkiye sahip bir meclis” kurulmasının zorunluluğunu tüm ulusal güçlere duyurmaya çalışacaktı. Nitekim bu çabalar sonuç verdi ve 23 Nisan 1920’de Ankara’da yeni bir meclis doğmuş oldu: Türkiye Büyük Millet Meclisi.


TBMM ve 1921 Anayasası (Teşkilat-ı Esasiye Kanunu)

Kapatılan Meclis-i Mebusan’ın üyeleri ve seçimle gelen yeni milletvekillerinden oluşan TBMM’nin 403 üyesi bulunuyordu.6 Çeşitli sosyal kesim ve ekonomik sınıfların temsilcilerini bünyesinde barındıran TBMM’de son derece demokratik bir tartışma ortamı oluşur.

Mustafa Kemal Paşa 24 Nisan tarihinde Meclise bir önerge sunar ve bu önergede “Meclisin üstünde herhangi bir kuvvetin olmadığını” söyler. Bu önerge oybirliğiyle kabul edilir, 1921 Anayasası’nın kabulüne kadar geçen altı aylık sürede “geçici anayasa” niteliğine sahip olur.7 Meclis, Teşkilat-ı Esasiye Kanununa (TEK) kadar özellikle yasama ve yürütmenin işleyişine dair kanunlar çıkaracaktır. Meclis hükümeti ve güçler birliği sisteminin kabul edildiği bu kanunlara göre, icra vekilleri heyeti kurulacak, heyet üyeleri Meclis üyeleri arasından tek tek salt çoğunlukla seçilir.8 Meclisin çıkardığı maddi anlamda anayasal nitelikteki bu kanunlar, yeni bir devletin kurulduğunun örtülü ilanı niteliğindedir.

İcra Vekilleri Heyeti, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Layihası başlığıyla hazırladığı anayasa metnini 13 Eylül’de Meclis’e sunar, bu metin, Encümen-i Mahsus adlı özel ve geçici bir komisyona gönderilir ve komisyonun raporunu hazırlamasının ardından 18 Kasım 1920’de iki ay sürecek olan meclis görüşmelerine başlanır. Görüşmelerin sonucunda Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (TEK/ 1921 Anayasası), 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilecektir. 9

TEK, yirmi üç madde ve ek bir maddeden oluşan ve devletin temel kuruluşuyla ilgili maddeleri içeren bir çerçeve anayasa niteliğindedir. 10 1921 Anayasası, anayasanın değiştirilmesi için özel ve zorlaştırıcı bir usul öngörmemiştir. Bu özelliğiyle 1921 Anayasası, yumuşak anayasa niteliğine sahip olan tek Türk anayasasıdır. TEK, Kanun-i Esasi’yi yürürlükten kaldırmamış, Kanun-i Esasi’nin 1921 Anayasası ile çelişmeyen hükümleri uygulanmış ve bu dönem iki anayasalı bir dönem olmuştur.11

1921 Anayasası’nın birinci maddesi “Hakimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatanı bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.’’ şeklindedir ve Osmanlı-Türk anayasacılığında büyük bir kırılmaya karşılık gelir. Egemenliğin kaynağını gökyüzünden (Tanrıdan) yeryüzüne (ulusa) indiren bu madde, aslında Cumhuriyetin erken bir ilanıdır.12 1921 Anayasası’nın üçüncü maddesinde geçen “Türkiye Devleti” ibaresi ise, TBMM’nin kurucu bir meclis olduğunun en büyük kanıtı niteliğindedir. TEK; ikinci, üçüncü ve yedinci maddeleriyle kuvvetler birliği ilkesini benimsemiş, yürütme işlerinin Meclis üyeleri arasından seçilecek bir heyet tarafından, Meclis adına ve Meclisin denetimi altında gerçekleştirileceğini kabul etmiştir. Meclis hükümeti sistemine uygun olarak TEK, devlet başkanlığı statüsü de öngörmemiş, Meclisi yasama ve yürütme kuvvetlerinin esas sahibi olarak düzenlemiştir. Fakat 1921 Anayasası’nın yürürlükte olduğu bu dönemde, meclis hükümeti sisteminin özelliklerinin dışında ve parlamenter rejimin özelliklerine benzer siyasi uygulamalar da gerçekleşebilmiştir.13 1921 Anayasası yargı konusunda bir düzenleme getirmemesine rağmen Meclis, İstiklal Mahkemeleri aracılığıyla yargı görevini de üstlenmiştir.

1921 Anayasası’nın dikkat çeken bir diğer özelliği, yerel yönetimlere büyük bir yer ayırmasıdır. Anayasa’nın 14 maddesinin tamamı yerel yönetimlere ilişkindir. Yerel yönetimlerin bu denli ağırlık taşımasında; halkçılık fikrinin, kongre iktidarları döneminin ve Bolşevik Devriminin etkisi bulunmaktadır. Ancak Cumhuriyet tarihinde benzerine rastlanmamış bir düzeyde idari özerkliği kabul eden 1921 Anayasası’nın bu hükümleri, neredeyse hiç uygulanmamıştır.14

Sonuç olarak 1921 Anayasası hem Kurtuluş Savaşını yöneten hem de yeni bir ulus-devleti inşa eden bir kurucu meclisin ürünüdür ve kurtuluş ve kuruluş dinamiklerinin özelliklerini bünyesinde taşımaktadır. Emperyalistlere karşı bağımsızlığını ve hanedanlığa karşı egemenliğini kendi eline alan bir halkın toplumsal sözleşmesi olarak büyük bir tarihsel öneme sahip olan 1921 Anayasası, Osmanlı-Türk anayasa tarihindeki eşsiz yerini korumaya devam etmektedir.


DİPNOT

1 Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Kitabevi, Ankara 2013, s.18.
2 Bülent Tanör, Osmanlı- Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2017, s.226.
3 Bülent Tanör, Türkiye’de Kongre İktidarları (1918-1920) Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2009, s.97.
4 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, Tekin Yayınevi, İstanbul 1998, s. 135.
5 Burak Çelik, Ulusal Kurtuluş Savaşı Döneminde Anayasal Gelişmeler ve 1921 Anayasası, GSÜ Yay., İstanbul 2017, s.26
6 Fahri Çoker, Türk Parlamento Tarihi-Millî Mücadele ve TBMM. I. Dönem Cilt III, TBMM Vakfı Yayınları, s.1010.
7 Bülent Tanör, Osmanlı- Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2017, s. 235.
8 Burak Çelik, Ulusal Kurtuluş Savaşı Döneminde Anayasal Gelişmeler ve 1921 Anayasası, GSÜ yayınları, İstanbul 2007, s. 46.
9 Görüşmeler sırasında hilafet-saltanat sorunu, mesleki temsil ve yerel yönetimler konularında dönen yoğun tartışmalar için bkz. Sinem Şirin, Birinci Meclis Döneminde Yürütme Erki, Legal Yayıncılık, İstanbul 2017, s. 54-60.
10 Sinem Şirin, Birinci Meclis Döneminde Yürütme Erki, s.61.
11 Fakat TEK birincil, Kanun-i Esasi ise ikincil konumdadır. Bkz. Bülent Tanör, Osmanlı- Türk Anayasal Gelişmeleri, s. 268.
12 Taha Parla, Türkiye’de Anayasalar, Metis Yayınları, İstanbul 2016, s. 22.
13 Bu konuda detaylı bir inceleme için bkz. Osman Korkut Kanadoğlu/Ahmet Mert Duygun, Anayasa Hukukunun Genel Esasları, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul 2021, s. 272-277.f
14 Murat Sevinç/Dinçer Demirkent, Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası (1921 Anayasası ve Tutanakları), İletişim Yayınları, İstanbul 2017, s. 35.