Kadına Yönelik Şiddet ve Devletin Pozitif Yükümlülükleri

MENU

Kadına Yönelik Şiddet ve Devletin Pozitif Yükümlülükleri

Karar İncelemesi: Kadına Yönelik Şiddet ve Devletin Pozitif Yükümlülükleri
Yazar: Ar. Gör. Sibel Demet Çakım

En temel insan haklarından biri olan ve olağanüstü hallerde bile askıya alınamayan yaşam hakkının koruma alanının geniş olması ve etkin bir biçimde uygulanması büyük önem taşır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) madde 2 uyarınca herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. Ayrıca Anayasa madde 17’e göre; herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Niteliği gereği diğer insan haklarına temel oluşturan yaşam hakkının da dâhil olduğu kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasında devletin yükümlülükleri bulunmaktadır. Bunlardan biri devletin negatif yükümlülüğüdür. Bu bağlamda devletler, kişilerin hak ve hürriyetlerinden yararlanmalarını sağlamakla yani müdahale etmemekle yükümlüdür. Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarında devletin sadece negatif yükümlülüklerini yerine getirerek kişi hak ve hürriyetlerini etkin bir biçimde koruyamayacağını belirterek pozitif yükümlülük kavramını geliştirmiştir. Harris, O’Boyle ve Warbrick devletin pozitif yükümlülük kavramını, “sosyal gerçeklikte insan haklarının etkinliğini sağlamak, temel hakların üçüncü kişiler tarafından ihlâl edilmesini önlemek ve haklardan etkili şekilde yararlanabilmek için devlet tarafından alınması gereken önlemler” şeklinde tanımlamaktadır.1

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi açısından; devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi oldukça önem taşımaktadır. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve yaşam hakkının korunması için caydırıcı mekanizmalar oluşturulmalı, gerekli tedbirler alınmalı ve bu tedbirler etkili olarak uygulanmalıdır. Anayasa madde 41’de bu konuyla ilgili bir düzenleme yer alır. Buna göre; devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun2 (6284 sayılı Kanun)’da kadına yönelik şiddetin önlenmesi için devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında yer alan birtakım düzenlemelere yer verilmiştir. 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği’nde 3 ise koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının tanımı yer almaktadır. Buna göre; koruyucu tedbir kararı, kanun kapsamında belirtilen merciler tarafından korunan kişi hakkında olayın niteliği dikkate alınarak hükmedilecek tedbirlere ilişkin kararı, önleyici tedbir kararı ise kanunda belirtilen merciler tarafından şiddet uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişi hakkında, olayın niteliği dikkate alınarak hükmedilecek tedbirlere ilişkin kararı ifade eder. Ayrıca 6284 sayılı Kanun’da yine devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında oluşturulan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM) düzenlenmiştir. ŞÖNİM; şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmi dört saat esası ile yürüten merkezler olarak tanımlanmıştır. Bu tanım doğrultusunda ŞÖNİM, 6284 sayılı Kanun kapsamında verilecek tedbir kararlarının takip edilmesi ve bu kararların etkin bir şekilde uygulanması için gerekli destek ve izleme hizmetleri vermekle yükümlüdür. Ayrıca kolluk görevlileri kendisine bildirilen her olay hakkında gecikmeksizin en hızlı vasıtalarla ŞÖNİM’e bilgi vermelidir. 6284 sayılı Kanun uyarınca; koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmamaktadır. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir ve önleyici tedbir kararının verilmesi, 6284 sayılı Kanun’un amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.

Anayasa Mahkemesi (AYM) T.A. Başvurusu4 (Başvuru No: 2017/32972) kararında; kadına yönelik şiddet olaylarında devletin pozitif yükümlülüklerine değinerek Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının korunması ve etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından ihlal kararı vermiştir. Karara konu olan olayda, başvurucunun kızı S.E. 2013 yılında kocası V.A.’dan boşanmıştır. V.A. hem boşanma davasına ilişkin yargılama sürecinde hem de sonrasında S.E.’yi defalarca kez rahatsız ederek hakaretler etmiş ve ölüm tehdidinde bulunmuştur. S.E., V.A.’dan şikayetçi olmuş ve hayatından endişe ettiğini kolluk görevlilerine bildirmiştir. Aile Mahkemeleri etkili koruma kararları almamıştır, yakın temasta bulunulmasını yasaklayan tek tedbir kararı V.A.’ya tebliğ edilmemiş olup diğer tedbir kararlarının tebliğ edildiği hususunda belirsizlik mevcuttur. Hakaret ve tehdit suçu isnadıyla Sulh Ceza Mahkemesi tarafından görülen davaya V.A. katılmamış, bu nedenle V.A hakkında zorla getirilme kararı alınmıştır. S.E., V.A’nın alınan tedbir kararlarını ihlal ettiğini, hakaret ederek çocuğunu, kendisini ve ailesini öldürmekle tehdit ettiğini, bu nedenle hayatından endişe duyduğunu belirterek Cumhuriyet Başsavcılığı’na V.A.’nın çocukla şahsi ilişki kurması yönündeki kararın kaldırılmasını ve V.A.’nın tutuklanmasını talep etmiş ve şikayet dilekçesini sunmuştur. Ancak tüm bunlara rağmen, S.E. müşterek çocuğun teslimi esnasında V.A. tarafından öldürülmüştür. V.A. kasten öldürme suçundan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından cezada indirim yapılarak 25 yıl hapis cezasına ve hakaret için 6 ay 7 gün, tehdit için 1 yıl 14 gün, hırsızlık için 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasına mahkûm edilmiştir.

Başvurucu kamu görevlileri hakkında çeşitli şikayetlerde bulunmuştur. Başvurucunun iddialarına göre; Savcı E.A., S.E. şikâyet dilekçesini sunarken küçük düşüren ve yalnızlaştırıcı ifadelerde bulunmuş, tehdit suçuna ilişkin yapılan yargılamada Hâkim Ü.G. S.E.’nin hayatından endişe ettiğini, koruma kararlarının V.A. tarafından ihlal edildiğini ve müşterek çocukla ilişkinin sonlandırılması gerektiğine ilişkin söylemlerine rağmen Savcılığa ya da Aile Mahkemesi Hâkimliğine herhangi bir bildirimde bulunmamış, Aile Mahkemesi hakimleri kısa süreli ve durumun ciddiyeti ile bağdaşmayan hafif tedbir kararları almış ve bu tedbir kararlarının infazını takip etmekle görevli olan savcılar görevlerini gereği gibi yerine getirmemiştir. Ayrıca S.E. lehine verilen tedbir kararları ŞÖNİM kayıtlarına girmesine rağmen ŞÖNİM tarafından riskli olaylar kategorisine alınmamış ve kurum yetkilileri S.E. ile iletişime geçmemiştir. Başvurucu tarafından yapılan bu şikayetler, kamu makamları ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu T.A., alınan koruyucu ve önleyici tedbirlerin kamu görevlilerinin ihmali ve etkin olarak uygulanmaması nedeniyle ölümün gerçekleştiğini belirterek kamu görevlileri hakkında cezai takibat yapılmaması nedeniyle yaşam hakkının ve adil yargılanma ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

AYM kararında ilgili mevzuata, kadına yönelik şiddete ilişkin hazırlanan çalışma ve raporlara, uluslararası sözleşmelere ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına yer vermiştir. Bu kapsamda Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’ne (CEDAW), Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ne (İstanbul Sözleşmesi), AİHM’in Opuz/Turkey5 (B. No: 33401/02), M.G./Turkey6 (B. No: 646/10), Halime Kılıç/Turkey7 (B. No: 63034/11), Civek/Turkey8 (B. No: 55354/11) kararlarına değinmiştir. AYM, başvurucunun hakim ve savcıların görevlerini gereği gibi yerine getirmediğine ilişkin iddiasını, bu konuyla ilgili AYM tarafından verilen 19/6/2018 tarihli ve 2017/34294 sayılı kararda, aleyhine yargı yoluna başvurulamayan HSYK işlemlerine karşı bireysel başvuruda bulunulamayacağı gerekçesiyle konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı verildiği için değerlendirmemiştir. AYM tarafından; başvurucunun V.A.’nın almış olduğu cezada fail lehine orantısız bir cezaya hükmedildiğine ilişkin iddiası etkili soruşturma yükümlülüğü bağlamında, kolluk görevlileri ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü yetkililerine ilişkin şikayetleri yaşam hakkı kapsamında koruma ve etkili soruşturma yükümlülüğü bağlamında incelenmiştir. AYM, V.A. için yürütülen ceza soruşturmasında yaşam hakkının usul boyutuna yönelik bir ihlal bulunmadığını belirterek açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir. Bununla birlikte somut olayda şiddetin önlenmesini sağlamak için kamu makamları tarafından gereken makul adımların atılmadığını, koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkili bir biçimde alınmadığını ifade etmiştir. AYM, kadına karşı şiddetin önlenmesi bağlamında devletin bu gibi olaylara göstereceği yargısal tepkinin benzer olayların yaşanmaması bakımından önem taşıdığını belirterek ve S.E.’nin yaşamının korunmasında devletin koruma yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirmediğini ifade ederek yaşam hakkının koruma yükümlülüğü yönünden ihlal edildiği kararını vermiştir. Ayrıca soruşturma izni verilmesi usulünün ilgili kişilerin cezai sorumlulukları açısından asıl değerlendirmeyi yapacak olan soruşturma ve yargılama makamlarının önüne çıkmalarına engel olmak adına kullanılmaması gerektiğine değinerek koruma yükümlülüğünün usule ilişkin yönü olan etkili soruşturma yükümlülüğünün de ihlal edildiğini belirtmiştir.

Kadına yönelik şiddet toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir görünümü olup günümüzde oldukça sık yaşanan bir sorundur. Bu sorun ile ilgili toplumsal farkındalık yaratılması açısından, yukarıda değinilen AYM kararında belirtilmiş olduğu üzere, devletin kadına yönelik şiddet olaylarında göstereceği yargısal tepki büyük önem taşımaktadır. Kadına yönelik şiddete yönelik mekanizmalar caydırıcı olmalı, etkili bir biçimde uygulanmalı ve devlet pozitif yükümlülüklerini özenli bir şekilde yerine getirmelidir.

1Metin, Yüksel, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Yaşamın ve Sağlığın Korunması ile İlgili Olarak Taraf Devletlere Yüklediği Pozitif Yükümlülükler”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı 27, Güz 2010, s. 111-132.